HoŞgElDiNiZ
     Ziyaretçi defteri
     Ana Sayfa
     iletisim
     Anketler
     HoŞgElDiNiz
     HiKaYeLeR



merve - HiKaYeLeR


       Koza ve kelebek
Bir gün, bir kozada küçük bir delik açildi ve bir
adam bedenini bu küçücük delikten çikarmaya çalisan
kelebegi saatlerce seyretti. Sonra, kelebek sanki daha
fazla ilerlemek istemiyormus gibi durdu. Sanki,
ilerleyebilecegi kadar ilerlemisti ve artik daha fazla
ilerleyemiyordu.
Ve adam, kelebege yardim etmeye karar verdi. Eline
bir makas aldi ve kozayi keserek deligi büyüttü.
Kelebek kolayca disari çikti. Fakat bedeni kocaman ve
kanatlari kuru ve burusuktu.
Adam, kelebegi izlemeye devam etti, çünkü zamanla
kanatlarinin büyüyüp bedenini tasiyabilecek kadar
genisleyebilecegini umut ediyordu.
Fakat bu olmadi!
Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanini o kocaman
bedeni ve kuru, burusuk kanatlari ile etrafta
sürünerek
geçirdi. Uçmayi hiç basaramadi.
Adamin bu aceleci iyiligi içinde anlayamadigi, bu
kisitlayici kozanin ve kelebegin o küçücük delikten
disari çikmak için verdigi mücadelenin, kelebek için
gerekli olduguydu, çünkü bu, Tanri'nin, yasam
sivisinin kelebegin bedeninden kanatlarina dogru
akmasini saglamak için buldugu yoldu, böylece kelebek
kozadan kurtuldugu anda uçmaya hazir olabilecekti.
Bazen mücadeleler, hayatimizda tam olarak gerek
duydugumuz seylerdir. Eger Tanri, hayatimiza hiçbir
engelle karsilasmadan devam etmemize izin verseydi
sakat kalirdik. Simdi ve daha sonra olabilecegimiz
kadar güçlü olmazdik.
Asla uçamazdik.
Güç istedim...
Ve Tanri, beni güçlü yapmak için karsima Zorluklar
çikardi.
Bilgelik istedim...
Ve Tanri bana çözmek için Sorunlar verdi.
Zenginlik istedim...
Ve Tanri çalismak için bana Beyin ve güçlü kaslar
verdi.
Cesaret istedim...
Ve Tanri üstesinden gelmem için bana
Tehlike verdi.
Sevgi istedim...
Ve Tanri yardim etmem için Sorunlu insanlar verdi.
Iyilik istedim...
Ve Tanri bana firsatlar verdi.
Istedigim hiçbir seyi elde etmedim
Ihtiyacim olan herseyi elde ettim.
KÜÇÜĞÜM..... .:.
Ayni sokakta oturuyorduk.Her gün bir kizla geliyordu eve
Adi ESRARENGIZDI.Herkes onun hakkinda Farklı seyler söylerdi.
Fakat kimse gerçegi bilmezdi.Kirli sakallari vardi.
Yesil gözlü esmerdi.Mahallenin kizlari hayrandi ona
Bense nefret ederdim.Hiç kimseyle konusmaz
Sadace gelir geçerdi.Birgün onunla yolda karsilastik
Çok güzel bir yüzü vardi.Bana gülümsedi
Sasirdim.Ama yinede onu sevmiyordum.
Fakat o çok farkliydi.Gece boyunca lambasi yanardi
Uyumak yerine onun evini seyrediyordum,
Onu sevmedigim halde her seyiyle ilgileniyordum.
Yavas yavas onu gözlemeye basladim
O an anladim ki,Hep kendimi kandirmisim
Ona karsi hissetigim sey sevgiymis
Artik o eve gelmeden uyuyamiyorum.
Yanina gelen kizlari kiskanirdim
Herkes onun kötü oldugunu söyleyince
Hep onu savunurdum,
Onunla karsilasmak için kapida dururdum...
Onu yine yolda gördüm.Bana göz kirpti
Yanimdan geçerken onu cagirdim
Acelem var KÜÇÜGÜM dedi
Bana aramizdaki yas farkini hatirlatmisti
Eve gidip aglamistim..Karar verdim ona askimi ilan edecektim
Yolunu gözledim.Bir gün onu gelirken gördüm
Pesine düstüm o eve girdi
Biraz bekleyip kapiyi çaldim
Açtı ne var KÜÇÜGÜM dedi
SENI SEVIYORUM dedim
Gülümsedi.EVET dedi
Ne evet dedim konusmadi
Kosarak disari çiktim
Bir ay boyunca evden çikmadim
Bir gün kizlarla konusurken
Ambulans geldi onun evine girdi
Sedyeyle onu disari çikardilar
Önümüzden geçerken
Bende seni KÜÇÜGÜM dedi ve gözlerini yumdu.
Kipkirmizi oldum herkes bana bakiyordu
Aglayarak kosmaya basladim
Aksama kadar sokakta gezdim
Gözyaslarim durmadan akiyordu
Sonra eve geldim
Annemler ondan bahsediyorlardi
Sevdigi bir kiz varmis
Ailesi evlenemesine izin vermeyince
Kiz evden kaçmis.Sokak serserileri onu öldürmüs
Eve getirdigi kizlar evi olmayan kizlarmis
Kimi sevdiyse ölmüs.Çok sevip aci çekmis
Intihar edip hastaneyi aramis
Polisler evin duvarinda KÜÇÜGÜM yazisini bulmus
KÜÇÜGÜM sende ölme yaziyormus, ve hemen altında;
Bende seni sevdim
Sevdiklerim gibi sende ölme diye ben öldüm KÜÇÜGÜM

                   SİZ İZMİRLİMİSİNİ? .:.
Eger Kordon dendiginde akliniza elektrikli ev aletlerinin disinda
bir yer ismi geliyorsa ;

Korfez kokusu nedir biliyorsaniz ;

Hilton'un yapildigi tarihi hatirlayabiliyorsaniz ;

Fame City' de deliler gibi eglenip (yasiniza bakmadan) ciktiginizda
"vay be, bizim de bir gokdelenimiz var" dediyseniz;

"TAM 35" ve "35 BUCUK" kavramlari size birsey ifade ediyorsa ;

"Gevrek", "Cigdem", "Domat", "Nohut" gibi kavramlari kullaniyorsaniz ;

"Boyoz" kelimesi size biseyler hatirlatiyorsa;

Arapsaci, turpotu, dalagan, istifno, ebegumeci denizborulcesi...........
nedir biliyorsaniz ;

Konusurken arada bir diliniz, siz istemeseniz de "geliyom, gidiyom, gelcen,
yapcan, etcen"
seklinde surcebiliyorsa ; (Bakiniz Funda Hanim; Izmir'li oldugumuz için böle
konusuyoz

Gordugunuz her gokdeleni Hilton'la kiyasliyorsaniz ;

"Churchill'de cay ictim" dediyseniz ;

Elinizde Hasan Tahsin anitinin ya da Ataturk anitinin yanindayken cekilmis
bir fotograf varsa ;

Karsiyaka denince akliniza guzel kizlar geliyorsa ;

Bir kerecik dahi Kibris Sehitleri'nde sevgilinizle el ele dolastiysaniz;

Park sorunu, trafik sorunu, kara kis nedir bilmiyorsaniz ;

Kar gormek icin Sabuncubeli'ne ya da Manisa Spil'e gittiyseniz;

Zeybek havasi duydugunuzda iciniz ciz edip kalkarak oynayasiniz geliyorsa;

"Kalbim Ege'de Kaldi" sarkisini kendinizle ozlestirebiliyorsaniz;

"Agustos Sicagi" kavramindan nefret ediyorsaniz ;

9 Eylul size universite disinda seyler de hatirlatiyorsa ;

Kumru'nun aslinda bir kus olmadigini , cok da lezzetli oldugunu
dusunuyorsaniz ; )

Hidirellez denince sokaklarda yakilan atesler akliniza geliyorsa
(Izmir disindaki sehirlerin belli basli alanlari disinda ates yakilmazmis;
halbuki Izmir'de sokaklarda ates yakilir)

Behcet Uz'un kim oldugunu biliyorsaniz ;

Attila Ilhan, Can Yucel, Sezen Aksu isimlerini duydugunuzda soyle bi
kabariyorsaniz ;

Simdiye kadar kac kisinin "korfezi temizleyecegim" dedigini
hatirlayabiliyorsaniz ;

Simdiye kadar bir kere bile olsa Sevinc'in onunde bulustuysaniz veya
Sevinc'te "kup" yediyseniz ;

Universite denince akliniza iki tane, ozel okul (kolej) denince de sayili
isim geliyorsa ;

Sicakkanliysaniz ;

Parasut kulesinden atladiysaniz ya da atlayan tanidiklariniz varsa ;

Fuar'daki golde kugulara bindiyseniz ;

Her sene Agustos'un sonunda fuara giderek " bir kac unlu gorsek bari"
diyorsaniz ;

Hicbir zaman bir yere gec kalma korkusu yasamadiysaniz ;

Her yil 9 Eylul'de Turk Yildizlari'ni canli izliyorsaniz;

Hayatinizin onemli bir bolumu belediye otobuslerinde geciyorsa;

Nisan - ekim aylari arasinda haftasonlarini Guzelbahce, Urla, Seferihisar,
Cesme, Inciralti, Sahilevleri,
Mordogan, Karaburun, Gumuldur, Kusadasi, Dikili, Foca vb.'de geciriyorsaniz;

Cocukken Kemaralti'nda kaybolduysaniz; (Ben iki yasimdayken kaybolmustum )

Babaniz "biz cocukken Konak'ta denize girerdik" hikayeleri anlatiyorsa;

Baska bir sehirdeyken insanlarin giyimleri ve davranislari size ters
geliyorsa;

Etrafinizda sortlu, mini etekli, askili giysili kizlar ve sortlu, kupeli
erkekler gormek dikkatinizi cekmiyorsa;

Kordon'un eski halini hatirliyorsaniz;

Saat Kulesi'nin deniz kenarinda oldugu zamani hatirliyorsaniz;

Pizzaniza ketcap ve/veya mayonez dokuyorsaniz;

Bir kere bile YKM'nin onunde bulusup sinemaya gittiyseniz;

En az bir yabanci dil biliyorsaniz ve gunluk hayatinizda turistlere
alisiksaniz;


Kampus denilince akliniza sadece Ege Universitesi'nin kampusu geliyorsa;

Cuzdaninizda en az bir tane Kentkart varsa;

Cevrenizde birilerinin Karsiyaka ve Izmir'in geri kalanini karsilastirdigini
duyunca kulak kabartiyor ve hatta itiraz ediyorsaniz;

Izmir'in cevresindeki yazlik beldelerde biyikli, gobekli Ankarali ve
Istanbullulari gormek sizi rahatsiz ediyorsa;

Mahsun Kirmizigul ile Alisan'i ayirt edemiyorsaniz;

En son gittiginiz milli macin tarihini hatirlamiyorsaniz;

Basketbolu futboldan daha cok seviyorsaniz;

Yaya gecidi kavramindan habersizseniz;

Kusadasi'na ADA diyorsaniz;

Ugrak ve Bahane'nin yerini biliyorsaniz;

Izmir'de sadece iki McDonald's olan zamanlari hatirliyorsaniz;

Montro ve Lozan, size Avrupa sehirlerini hatirlatmiyorsa;

Toplumsal sevinclerde ve kutlamalarda akliniza gidilecek sadece tek bir
bulusma yeri geliyorsa;

Otobuste size biletini ya da kentkartini veren kisi karsiliginda para
almamakta israr ediyorsa;

Her yil okulun ilk haftasi elinizde listeyle Sevgi Yolu'na gidiyorsaniz;

Yolda biriyle carpisinca digerinin hatasi olmasina ragmen refleks olarak
gulumseyip ozur diliyorsaniz;

Trafikte 34 plakali suruculerden sikayetciyseniz;

Yengen deyince akliniza yiyecek bir seyler geliyorsa;

Konak Meydani'nda vapura giden yoldaki cesmeden bir kez bile su icmisseniz;

Ortaokula giden kizinizin erkek arkadasi olmasi sizi rahatsiz etmiyorsa;

Kordon'da gunesin batisini izlemenin bir ayricalik oldugunu dusunuyorsaniz;

"Okulu asmak" ya da "okulu kirmak" yerine "okulu ekmek" diyorsaniz;

Fuar denilince akliniza lunapark geliyorsa;

Size dogru yaklasan bir kamera ile mikrofon gorunce hizli adimlarla yolunuzu
degistiriyorsaniz;

Evinize en fazla 100 m uzaklikta bir Tansas magazasi varsa;

Baska bir sehre gittiginizde orada yasayanlara aciyorsaniz;

Goztepe, Cankaya, Bahcelievler isimlerinin sadece Izmir'de kullanildigini
saniyorsaniz;

Uzaktayken "Aahh simdi Izmir'de olsaydim..." diyorsaniz;
(Allah'in Agri'sinda askerlik yaparken çok söylemistim bu sözü...)


SIZ IZMIRLISINIZ DEMEKTIR ))
 
YÜZÜK.:.O .:.
Genc adam yoresindeki bilge ve yasli kisiler hakkinda sagda solda atip tutuyordu Bir gun Dhu Nun ona kucuk bir ders vermek istedi ve genc adami yanina cagirarak parmagindaki yuzugu ellerine tutusturdu ve
"Simdi pazara git ve bu yuzugu 1 dolara sat " dedi.
Genc adam yuzugu satmak icin pazara gitti fakat kimse yuzuge 10 centten fazla vermiyordu Caresiz Dhu Nun' un yanina geri doner ve olanlari anlatir.
Dhu Nun ona soyle der "Simdi kuyumcuya git ve yuzugunun degerinin ne kadar oldugu sor "
Genc adam kuyumcuya gider , kuyumcu yuzuge tam 1000 dolar paha bicer.Genc adam sasirmistir dogru Dhu Nun' un yanina geri doner ve bu kez de ona kuyumcuda olanlari anlatir. Dhu Nun genc adama doner ve
" Dunyadaki her varligin gercek degerini anlaman icin cok calisip okuman , o isin uzmani olman gerekir " der
YEŞİL ELBİSE
Yolda karşılaştığımızda , ezan okunuyordu.
-Gel seni camiye götüreyim , dedim.Bugün cuma biliyorsun.
Daha önceki tekliflerimi de reddettiği gibi için:
-sen benim camiye gitmediğimi biliyorsun , dedi.
-Biliyorum ama dedim. Sebebinide merat ediyorum.
-Ne bileyim olmuyor işte , diye karşılık verdi. Belki çevrenin de tesiri var. Hem pantolonumun ütüsü bozulup dizleri aşınır diye endişe ediyorum.
ister istemez gülerek:
-Heralde şaka yapıyorsun dedim. Bunun için cami terkedilirmi hiç?
-ciddi söylüyorum , dedi.Giyimime ve özellikle yeşile çok düşkün oldumu bilirsin.
Gerçektende öyleydi.Giydiği birbirinden güzel elbiseler mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.
-Peki , dedim.Hayatında hiç camiye gitmedinmi?
-Çocukken bir kaç kere gitmiştim , diye cevap verdi. Fakat artık gidebilceğimi zannetmiyorum.
Söyledikleri beni son derece şaşırtmıştı ve bu konuyu açtığıma etmişti.Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.
Onun konuşmamızdan iki ay sonra , kendisinin camide olduğunu söylediler.Hemen gittim.Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzeründe yine yeşiller vardı.
Yavaşça yaklaştım ve kısık bir sesle:
-Hani , dedim.Camiye gelmeyecektin?
Hiç sesini çıkartmadı.Çünkü musalla taşının üzerinde , yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu...
 
 VEFA .:.
Kimseye kendimi anlatamadım şimdiye kadar
Yokluğun ölüm değil biliyorum
Ölümlerden bile beter bir ölüm sensizlik
Sensizlik yokluk demek lügatimde
Senle barışmışsam hayata yeniden
Elveda demem gerekmez mi sen gidince
Sensizliği anlatamam ki kimseye
Benim yıkık halimi gözlerinle görmen lazım
İlk defa denize açıldım yelkenli olarak
Yüzmeyi kendim öğrendim
Satrancı da, şiiri de,
Bir tek senin şu üç günlük
Yokluğuna dayanmayı öğrenemedim sadece..
Belki de hiç öğrenemeyeceğim,
Olsun değil mi olsun o kadarcık da..
Yokluğun bir hastalık olarak kalsın yüreğimde
Otursun kalbime acısı, dinmesin sensizlik
Bitmesin bu hasret, bitmesin bu türkü..
Beklemek de sevmektir demiştin ya
Demek hep seni bekleyeceğim sonuna kadar
Sevmenin adı beklemekse
Seni dünden bekliyorum
Bir gün mutlaka geleceğini bildikten sonra
Azrail kapımı çalana kadar beklerim,
Vefa etmezse de ömrüm
Sana vefasız değilim bilesin..
Çıkıp gelmesen de
Ben seni bekleyeceğim
Ama geleceksin biliyorum
Çünkü sevmenin adını sen koymuştun beklemek diye..
Şimdi seni bekliyorum.
 
 
                              Bir Aşk Hikayesi

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, üçüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..
Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."
Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?
Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...
18 YAŞINDA GENÇ BİR İHTİYARDI
DÜNYADA OLUP BİTENLER ONU YAŞLANDIRMIŞTI
TEK İSTEDİĞİ HUZURLU BİR YAŞAMDI
AMA O SAVAŞIN TAM ORTASINDAYDI
O DİĞER İNSANLARDAN FARKLIYDI
SAVAŞIN İÇİNDE OLUP YILMAYANLARDANDI
KARAMSARLIĞA KAPILMADI
İÇİNDE HEP BİR UMUT TAŞIDI
SAVAŞIN BİTTİĞİ 3 YILI AŞTI
AMA İZLERİ HALA VARDI.
SÖZ VERMİŞTİ KENDİ KENDİNE
SARACAKTI BİR BİR YARALARI
İSTEDİĞİNİ BAŞARDI
YOK ETTİ TÜM OLUMSUZLUKLARI
PEKİ YA KALPLERDE BIRAKTIĞI
NASIL ONARACAKTI BU HASARI
ÇOK ÇALIŞTI HEDEFİNE ULAŞTI
TÜM YURTTA HUZURU SAĞLADI
O GÜNDEN SONRA ONUN ADI
SEVGİ ADDAMI OLARAK KALDI.


DENİZZE DÜŞER Mİ YANLIZLIKLARRRR!

Denize düşer mi yalnızlıklar
Hangi balık sarılır bana
Ahtapotun kolları sıkar mı düşlerimi
Kader dediğin nedir
$essizliğe susamış çöl kumlarından öte
***
Utkum ,
Varabilmekmiş
Savurgan geçmişime
Dalgalara takılı kalır
Teknemin fora edilmiş dev yelkenleri
Güneş kızıl doğar ufkumdan
Bir martı kanat çırpar
Ve; bir kaplumbağa yumurtasını bırakır
Derinleşen gözlerime....
***
Koşarcasına gelen rüzgardaki
mistik bir sesle uyanır gün
Güneşin kızıllaştığı saatlerde
Gözlerime bırakılan yumurtalardan
Doğan binlerce kaplumbağa
Bedenimde izler bırakarak karıştılar denize
Asırlarca yol oldu belki de
Kaplumbağa yaşamlarına
Tuzlu suya batmış tenim
***
Kalbim bir hıçkırık silsilesine tutulmuş
Olarak
Kapıldı med cezirlere
Ay doğdu geceye
Ağaçlar eğildi
Su içmek için damarlarımdan.
Susayan geceye yol aldım karanlıkları aydınlatan dolunayla
Gece dair oldu ellerimin arasından kollarıma sızan iyotlu suya
Parıldadı bir yakamoz edasıyla tenim
Katılmak için son gidişine
'''O'''' en son kaplumbağanın
SevGiLeRimLe.....
____
          H A T I R L A  A Ş K I M
 
Unutulmaz anları vardır hayatın
Islak kirpiklere takılıp kalan
Zamana meydan okuyan
Biz de öylesine yaşadık seninle
Hatırla aşkım...
Kahır dolu rüzgarlar esiyor içimde
Yıkılıp kalıyorum bu sağır akşamlarda
Beni sensizliğine nikahladılar
Yenildim duygularıma
Yenildim gururuma ağlayamadım
Şimdi sanadır bu ağlayışım
Hatırla aşkım...
Gözümde dağlar gibi büyüyor hasretin
Gelip gelip özlemin doluyor içime
Yokluğunda şair kesildi gönlüm
Artık hep hüzzamdan çalıyor şarkılarım
Sen de nasıl sever nasıl söylerdin
Hatırla aşkım...
Oysa nelere katlandı bu gönül
Ne acılarla halay çekti bu yürek
Ne ihanetlere gülüp-geçti bu gözler
Bir yokluğuna alışamadım
Bir de sensiz bu akşamlara
Unutamam demiştin giderken bana
Ben de unutamadım
Bu bizim son yeminimizdi
Hatırla aşkım..
Biliyorum şimdi saçlarını yaban eller okşuyor
Gözlerine başka gözler gülüyor
Gözlerin ki gördüğüm gözlerin en güzeliydi
Varsın adı hasret olsun artık bu sevdanın
Varsın sonu ayrılık olsun bu romanın
Bitmedi bitmeyecek bu şarkım
Nerede olursan ol
Kiminle olursan ol
Hatırla aşkım...

Hatırla
Yanındayken bile özlerdim seni
Şimdi içimde bir başka yangın
Şimdi gözlerimde en ıslak bakışın
Ölmek kaderde var biliyorum
Herşeyin sonu yakın
Ama sen de bil ki
Yağmurlarca sevdim seni
Yağmurlarca sana yandım
Hatırla derya gözlüm
HATIRLA AŞKIM...

 
CAN ÇİÇEĞİM
Erişilmez bir uçurumun kıyısında, senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise, dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim, yapraklarımdan aşağı akışını, her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp götürürdü beni adını bilmediğim, tanımadığım yerlere...

Sen yağınca susuzluğum dinerdi, biterdi kimsesizliğim, dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu, uçardım sevinçten. Günlerime, gecelerime; hiç kimsenin bilmediği, fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa, her kelebeğe, her arıya gülümserdim...

Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan, yalnız ve boynu bükük, bembeyaz bir çiçektim ben. Sen, bakışlarında sevdalar gizleyen, sevdalandığım, gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim, adına sevda, adına umut. Sevdam, umudum her şeyimdin. Günüm, günaydınım, gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim, tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere, ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut, özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp, kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu, umudum özlemin. Beklerdim, beklerdim bıkmadan, usanmadan...
Çünkü seni seçmiştim ben, sevdam, arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki, fırtınalar, boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim...

Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken, bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim, şikayet etmedi yüreğim. Çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla.

Sen beyaz bulutlarla gelirdin, bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı, hayallerim vardı. Canlı, cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen, hayatıma kattığım canım, gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut, üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın, hayattın, suydun, sevgime bandığım gülaydınlığımdın, günaydınımdın...

Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni, bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. Çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun, acılara özlem yağıyor... Bak, kar yağıyor üstüme, iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye...

Unutmuşum, içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi, yeşil, al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam, ne zaman bir su sesi, içimde sevgiler kanar, pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime, sen gelir dökülürsün gözlerime, kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim, bulut bulut, hüzün hüzün..

Düştüğüm her uçurumda sen varsın yanımda
seni taşıdım içimde bir damla gözyaşı gibi
bütün yıldızlara ismini haykırdım, bütün gecelere
bir sen yoksun bir sen duymuyorsun bi-tanem

rüyalarımı hicran alır her gece gelmezsin
çağrılarım isyan olur her gece bilmezsin
sevdasını yüreğime taht kurduğum nerdesin
bir sen yoksun bir sen bilmiyorsun bi-tanem

bil ki hep sana aktım bu sevdalı nehirlerde
hep seni bekledim bu düştüğüm yerlerde
ümit kervanları bir bir gelip giderler de
bir sen gittin bir sen gelmiyorsun bi-tanem

Gel... Gel ki, sarı papatyalar açsın, kır gülleri, kır menekşeleri, kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler, ceylanlar, karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları, ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara, yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki, sevginle anlam bulsun duygular, gözlerimden toprağa düşen damlalar....

Gelmeni istiyorum biten umutları, yiten sevdaları diriltmen için, solan yaprakları yeşertmen için.

Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki, gelmezsen solup gideceğim, bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi, gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara, gül desenli baharlara, kırlara, ceylanlara... Gel!...

Sen bir nazlı gül olaydın
dalına yaprak olurdum
canına can verirdim
acına toprak olurdum

sen bir türkü olaydın
kıskanırdım rüzgarlardan
kalbime koyardım sesini
yalnızca ben duyardım

tual olaydın fırçalarıma
sevginin rengine boyardım
ne okşardım saçını
ne öpmeye kıyardım

sen de sevseydin beni
canına can verirdim
kanına kan veririrdim
sende sevseydin beni

yoluna toprak olurdum
dalına yaprak olurdum
pervane olurdum ışığına
etrafında döner dururdum

seinde sevseydin beni
önüne yol olurdum
kapına kul olurdum
sende sevseydin beni
 
                         EYLÜL...

Beni bu eylül öldürecek.

Bir aşk kadar zehirli, bir ****** kadar güzel... Zina yatakları kadar
yakıcı, terk edilişler kadar hüzünlü.

Sabah serinlikleri, yeni bir aşkın haberlerini getiren eski Yunan
ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.

Öğlen güneşleri, üzüm salkımları kadar sıcak. Akşam rüzgarları, tene
dokunan bir kampçı kadar şehvetlidir.

Ben her ay ölümü ve aşkı bu ayda beklerim...

Ve her yıl eylülün çıplak beyaz ayaklarına bir yazı bırakırım.

Eylül sabahları, kristal kılıçlar kadar keskin ışıklarıyla tenimi
kanatarak uyandırır beni.

Ben eylüle akarım.

Bir hüzün gibi akarım ben eylüle, kanayan bir aşk gibi, siyah şallara
bürünmüş genç bir ölüm gibi akarım. Sevişerek, ağlayarak ve ölerek
akarım ben eylüle.

Her yıl, hep aynı vakitte, geniş bir ırmak gibi bütün hayatı berrak
sularında yıkayarak gelir, beni ve herşeyi koynuna alarak, bir
meçhule hüznüyle emzirerek götürür hep.

Kadınları ve hüznü eylülde çok severim... Keman konçertolarını, akşam
saatlerinde bir ışık yangını içinde kıpkızıl tüten yalnız ağaçları,
ürkek tebessümleri ve edepsiz kahkahaları severim.

Lacivert bir deniz benim ellerimde oynaşır. Sahiller, yaşlı bir kadın
gibi kendine terk edilir. Şarkılar, incecik bürümcükten acılar vaat
eder her dinleyene.

Bitenin, başlayana dokunduğu yerdir eylül... Onun için yanık yanık
tütsü kokar, onun için değdiği yeri kanatır. Eylülde aşk, eylülde
acı, eylülde yalnızlık zordur; eylülde herşey zordur, ben eylülü onun
için severim.

Eylül ışıklarında çırılçıplak ruhlar yıkanır. Herkes herşeye kapısını
aralar, "Bir aşk oluverir aşinalık"

Ölüm, kıvırcık saçlarını hayatın göğsüne dokundurur.

Aşkı ve ölümü ben hep bu ayda beklerim.

Nasıl da mahzun ve nasıl da tehditkardır.

Ben eylülde bütün aşklardan ve kadınlardan korkarım.

Ben her yıl eylülün çıplak beyaz ayaklarına bir yazı adarım.

Ve ben eylüle akarım.
Bir hüzün gibi akarım ben eylüle, kanayan bir aşk gibi akarım, siyah
şallara bürünmüş genç bir ölüm gibi akarım.
_____________
Bugün 3 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol